Ar-ge'ye yapılan yatırım ab üyesi en az 7-8 ülkeden bile daha yüksekKalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz: Türkiye'nin Ar-Ge'ye, yeniliğe yaptığı yatırım AB üyesi en az 7-8 ülkeden bile daha yüksek' dedi.![]() Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından, Arçelik ve Türk Ekonomi Bankası'nın (TEB) katkılarıyla İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen Türkiye İnovasyon Haftası etkinliğinde inovasyona katkı ödülleri töreninde konuşan Yılmaz, Türkiye'nin iddialı hedefleri olan bir ülke olduğunu belirterek, bilgiye ve insana dayanan bilgi ve insan tabanlı bir ekonomi inşa etmek durumunda olunması gerektiğini kaydetti. Geçen 10 yılda Türkiye ekonomisinin önemli mesafeler katettiğini, 230 milyar dolarlık bir ekonomiden 774 milyar dolarlık bir ekonomiye ulaştıp kişi başı gelirini de 3 kat arttığını dile getiren Yılmaz, Ar-Ge harcamalarının arttığını, 2002 yılında milli gelirin yüzde 0,53 düzeyinde olan Ar-Ge harcamalarının geçen yıl itibariyle yüzde 0,86'ya yükseldiğini ve kritik eşik olan yüzde 1'e yaklaşmış durumda olduğunu anlattı. Bu haliyle bile Türkiye'nin Ar-Ge'ye, yeniliğe yaptığı yatırımın AB üyesi en az 7-8 ülkeden bile daha yüksek olduğunu dile getiren Yılmaz: “Ama bunlar yeterli değil. Türkiye'nin iddialı hedefleri var. 2023 yılında 2 trilyon doları aşan bir milli gelir öngörüyoruz. 500 milyar dolar ihracat öngörüyoruz. 25 bin dolar kişi başı gelir öngörüyoruz. Yurtiçi hasılamızın yüzde 3'üne ulaşan bir Ar-Ge harcamasını öngörüyoruz. Bütün bunları yapabilmemiz için yoğun bir çaba sarf etmemiz gerekiyor" dedi. Yenilik kültürünün, yenilik faaliyetlerinin son derece önemli olduğuna dikkati çeken Yılmaz, yeniliğin sadece bireylerin çabalarıyle gerçekleşebilecek bir şey olmadığını, daha üst ölçekte bir farkındalık oluşturmak gerektiğini vurgulayarak, devletin, kamunun politikalarından medyanın bakışına, sivil toplumun bu işe yaklaşımından anne babaların çocuklara verdikleri mesajlara kadar çok geniş bir yelpazede yenilik kültürünün düşünülmesi gerektiğini bildirdi. Eğitim sisteminden iş yapma biçimine kadar yenilik kültüründeki farkındalığı oluşturulmazsa bu yoğun rekabette arzu edilen yere gelinemeyeceğini anlatan Yılmaz: “Ama Türkiye doğru yolda. Bu etkinlikte bunun güzel bir örneği. Bugün dünya da güç merkezlerinin, üretim merkezlerinin değiştiğini görüyoruz. Artık yenilik teknolojik dediğimizde üç beş ülkeden bahsetmiyoruz. Dünyanın her tarafında bu kültürün güçlendiğini özellikle de Çin gibi Hindistan gibi ülkelerin hem üretim açısından hem de teknoloji açısından çalışmalar içerisinde olduğunu görüyoruz. Şimdi artık tüm dünyaya bakmamız lazım” diye konuştu. Ciddi bir küresel kriz ortamında olunduğunun unutulmaması gerektiğini ifade eden Yılmaz: “Yenilik çabalarımızı şekillendirirken içinde bulunduğumuz ortamı değerlendirmek durumundayız. Kriz ortamında tüketici kalıplarının değişmekte olduğunun farkında olmalıyız. Tüketimden tatmin olma arayışında olan bir kitleden ziyade giderek ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanan ihtiyaç odaklı tüketen bir yapıya doğru gidiyoruz. Küresel eğilimleri düşünmeden ülkenin yenilik politikalarını tam olarak şekillendiremeyiz. Bugün 7 milyar olan dünya nüfusu 2030'larda 9 milyara yükselecek. Dünyada daha çok enerji tüketilecek, daha çok su, gıda tüketilecek. Bunların getirdiği baskı altında çok daha farklı fikirler, projeler üretmek durumunda kalacağız. Küresel krizi ve küresel ısınmayı dikkate almak zorundayız. Çevre boyutunu, sürdürülebilirlik boyutunu dikkate almak durumundayız. Dolayısıyla talep odaklı bakmak, dünyanın nereye gittiğine bakmak, tüketicinin nereye gittiğine bakmak yenilik açısından çok önemli. Yenilik dediğimiz şey bir fanusta gerçekleşmiyor. İçinde bulunduğumuz şartları çok iyi analiz etmek durumundayız” ifadelerini kullandı. Türkiye'nin son yıllarda Ar-Ge'ye, yeniliğe önemli yatırımlar yaptığını söyleyen Yılmaz, 0,53'ten 0,86'ya ulaşılmasının da yeterli olmadığını, yüzde 0,86'nın tamamının kamu harcamaları ile yapılmış olsa bile önemli olmadığını, asıl önemli olanın Ar-Ge harcamalarının en az 3'te 2'sinin özel sektör tarafından yapılması olduğunu belirtti. Yılmaz: “Sadece kamu olarak bırakın 0,86'yı yurtiçi hasılamızın yüzde 5'ini de Ar-Ge'ye harcasak bunu ekonomik sosyal faydaya dönüştüremeyiz. Ar-Ge harcamalarını katma değere, ekonomik ve sosyal faydaya dönüştürecek olan özel sektörün bu işe girmesi... Bu anlamda da Türkiye'de de önemli gelişmeler görüyoruz. 2003 yılında özel sektörün Ar-Ge harcamalarındaki payı sadece yüzde 23,2 iken bu oran 2011 yılında yüzde 43,2'ye yükselmiş durumda. Bu gerçekten Türkiye'nin doğru yolda olduğunu gösteren çok önemli bir gelişme. Ar-Ge personelinin 2003 yılında yüzde 20,5'i özel sektörde istihdam edilirken 2011 yılında bu oran yüzde 48,9'a yükselmiştir. Bu geleceğimiz adına takdir edilmesi gereken bir durum. Küresel kriz şartlarında birçok ülke Ar-Ge harcamalarını kısarken, sosyal harcamalarını kısarken Türkiye bunu yapmadı. Yatırım programında 2002 yılında Ar-Ge'ye ayırdığımız kaynak sadece 114 milyon lira düzeyinde iken 2012 yılında ise bunu 1,8 milyar liraya çıkarmışız. Bu yüzdelik artışlarla ifade edilecek bir rakam değil. Sadece bakanlığımızın verdiği ödeneklerle 2002 yılından bu yana toplam 160 araştırma merkezi projesi desteklenmiştir. Bunlar arasında nanoteknoloji, biyoteknoloji merkezleri gibi ileri teknoloji alanlarında araştırma kapasitesi oluşturmayı hedefleyen merkezler var” şeklinde konuştu. Bakan Yılmaz, daha sonra inovasyon katkı ödüllerini de takdim etti. YORUM YAZIN ![]()
|
|