Kuşkusuz altlarındaki araçların modelleri değişiyor ama hayatla olan didişmelerinde galiba fazla bir değişiklik yok. 'Selvi Boylum Al Yazmalım'daki kamyon şoförü İlyas'ın derdi daha çok aşkla ilgiliydi ama 'Rıza'nın kahramanı aşkını içine gömmüş, daha çok geçim derdinin peşinde. Kamyonunun kırılan aksını yaptıracak parası yok, üstüne üstlük gündelik hayatını da sürdürmesi gerekiyor. Ama nasıl? Şoför Rıza, ayakta kalmak istiyor ama gücü yetmiyor. Her geçen gün, her geçen saat aleyhine işliyor. O da, varoluşunu çalarak sürdürmek zorunda kalıyor. Kalp krizi geçirerek ölen bir meslektaşının cüzdanına uzanarak bir anlamda 'ilk günah'ını işliyor. Sonra bir umumi tuvaletçiyi soymak istiyor ama başaramıyor. Nihayetinde karşısına iyi niyetli bir Afgan mülteci çıkıyor ve ne yazık ki o da iyi niyetinin kurbanı oluyor. Rıza ise çırpındıkça batıyor. Onu hep reddeden eski sevdalısına gidiyor; nafile, rahatsız olan ruhu onun yanında da huzur bulmuyor, bulamıyor...
Tayfun Pirselimoğlu sinemasında 'arayış'lar sürüyor. 'Hiçbiryerde'de kayıp oğlunu arayan annenin yerini 'Rıza'da, kamyonunu tamir edecek parayı ararken 'Suç ve Ceza'nın meselelerini kendi vicdanında tartmak zorunda kalan sıradan bir şoför alıyor. Film, Rıza'nın 'kirlenme' sürecini anlatırken sefil hayatların kol gezdiği otel odalarına da uğruyor ve Pirselimoğlu, 'Anayurt Oteli' ve 'Masumiyet'ten sonra benzer mekânlara davet ediyor bizleri.
'Rıza'nın asıl akrabalığı elbette Dostoyevski'yle ama film, sinemasal anılar bakımından artık pek de kabul görmeyen şeylere yüzünü çeviriyor ve gelenek içinden 'At' gibi, belki 'Faize Hücum' gibi yoksulluğun asıl mesele olduğu ve masumiyetin yavaş yavaş yitirildiği geçmiş zaman yapımlarına yakın duruyor.
Handikapı ise uzunluğu. Bu uzunluk, tekrarlarla ilerleyen öyküde mesele gibi duruyor. Kuşkusuz tekrarların bir sebebi hikmeti var. O da şu: Karakterin huzursuzluğunu, seyirciye geçirmek. Ama bu bir noktadan sonra karakterin değil, bizim sorunumuza dönüşüyor gibi. Üstelik, filmin sanki bittiğini ima eden bir bölüm ve ondan sonrası, galiba uzunmuş gibi duruyor. Pirselimoğlu'nun tesadüfen keşfettiği oyuncusu Rıza Akın, neredeyse tek başına hikâyeyi sürüklüyor. Nurcan Eren başarılı ama bazı yerlerde diyalogları gereksiz patlamalar içeriyor.
Radikal