'Alternatif çözümlerimiz var'YÖK Başkanı Özcan Danıştay'ın katsayı kararını yorumladıYÖK'ÜN İTİRAZI YÖK'ün Danıştay'a sunduğu "katsayı kararı" ile ilgili itiraz dilekçesinde, "Dava dilekçesinin, davacının talebinin açık olmaması nedeniyle reddedilmesi gerekirken, Danıştay 8. Dairesi davacının yerine geçerek ve usul hükmünü çiğneyerek davanın kapsamını resen belirlemek suretiyle adeta tarafmış gibi davranmıştır" ifadeleri kullanıldı. YÖK'ün itiraz dilekçesiyle ilgili hazırlanan ve toplam 10 sayfalık olduğu belirtilen dilekçenin gazetecilere dağıtılan özet metninde, "İptali istenen işlemin konusuyla, davacı İstanbul Barosu arasında uzak veya yakın, açık veya gizli hiç bir menfaat ilişkisi bulunmadığı", bu nedenle davanın ilk inceleme aşamasında reddi gerekirken yürütmenin durdurulması yolunda karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu savunuldu. Dilekçede, genel olarak davacı olabilme ehliyetinin ayrı bir husus olduğu ifade edilerek, "Somut bir davada menfaatinin ihlal edilmiş olması dolayısıyla davacı olabilmek şartını haiz olmak ise başka bir husustur" denildi. "Ret kararı verilmesi gerekirken yürütmenin durdurulması isteminin esastan incelenmesinin hukuka aykırı olduğu" ileri sürülen dilekçede, şunlar kaydedildi: "Dava dilekçesinin, davacının talebinin açık olmaması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesi ve aynı kanunun 15. maddesi uyarınca dilekçe ret kararı verilmesi gerekirken, Danıştay 8. Dairesi davacının yerine geçerek ve usul hükmünü çiğneyerek davanın kapsamını resen belirlemek suretiyle adeta tarafmış gibi davranmıştır. İtiraza konu kararın bu gerekçeyle de kaldırılması gerekmektedir. Anayasa ve İdari Yargılama Usulü Kanunu tarafından açıkça yasaklanmış olan 'idari işlem ve eylem niteliğinde yargı kararı' verilmesi mümkün olmadığından davanın incelenmeksizin reddi gerekirken işin esasına girilerek verilen Daire kararı hukuka aykırıdır." Dilekçede Danıştay 8. Dairesi'nin verdiği kararın esasıyla ilgili itirazlar da sıralandı. İtiraza konu kararın "yöneltme" ilkesine dayalı gerekçesinin hukuka aykırı olduğu kaydedilen dilekçede, şöyle denildi: "Şöyle ki, 1739 Sayılı kanunun 31. maddesinin birinci fıkrasında 'lise veya dengi okulları bitirenler yüksek öğretim kurumlarına girmek için aday olmaya hak kazanır' kuralı aynı maddenin ikinci fıkrasında ise 'hangi yükseköğretim kurumlarına hangi programları bitirenlerin nasıl girecekleri, giriş şartları Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak YÖK tarafından tespit edilir' kuralı yer almaktadır. 31. maddenin birinci fıkrasıyla lise ve dengi okulları bitirenlerin doğrudan ya da dolaylı olarak üniversiteye girişlerinin engellenmesi ihtimalini düşünen yasa koyucu bu hakkı teminat altına almıştır. Yasa koyucunun tüm lise mezunları için teminat amacıyla sevk ettiği bir hükmün meslek lisesi mezunlarının tercih değiştirmelerini sınırlayıcı bir hüküm gibi yorumlanması mümkün değildir. Kaldı ki eğitim öğretim hakkı ve bireyin kendini geliştirme özgürlüğü anayasa ile de güvence altına alınmış temel haklardandır. Anayasa ile güvence altına alınmış hak özgürlüklerin hangi hallerde sınırlanacağı yine anayasanın 13. maddesinde düzenlenmiştir. Anayasanın 13. maddesi uyarıcı temel hak ve özgürlükler kamu yararı amacıyla yine kanunla sınırlanabilir. Ayrıca bu halde dahi sınırlamanın hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde yapılması mümkün değildir. Mevcut uyuşmazlıkla ilgili kanunlarda mesleki eğitimi tercih etmiş adayların üniversitede başka alana yönlenmesinin hakkın özünü ortadan kaldıracak biçimde sınırlanabileceğine ilişkin açık bir düzenleme yoktur. Kaldı ki devletin kamu yararının söz konusu olduğu durumlarda bile kişisel yarar ile kamu yararı arasında adil bir denge kurması hukuk devleti olmanın gereğidir." Dilekçede, 1739 Sayılı Kanun'un 30. maddesinde sözü edilen yöneltmenin orta öğretimdeki yöneltmeye ilişkin olup öğrenci, veli ve okul iş birliğiyle çocukların beceri ve ilgi düzeylerine uygun alanlara yönlendirilmelerini amaçlayan bir mekanizma olduğu kaydedildi. "Söz konusu maddenin artık ortaöğretimi bitirmiş ve tercih değiştirme yönünde tavır almış adayların kendi geleceğini tayin hakkından mahrum bırakılmasının kanuni dayanağı şeklinde yorumlanmasının, anayasanın 27. maddesinde ifadesini bulan bilim ve sanatı serbestçe öğrenme hakkının açıkça ihlalidir" denilen dilekçede, dava konusu işlemin, iddia edilenin aksine tümüyle hukukun temel ilkelerine, kamu yararını ve hizmet gerekleri ile ülkenin ve ekonominin ihtiyaçları gözedilerek tesis edildiği savunularak şöyle denildi: "Dava konusu işlemle 2010 yılında uygulanmak üzere, lise farkı gözetmeksizin tek bir katsayı belirlemek suretiyle yapay puan farklaştırması uygulamasından vazgeçilmiş, gerçek başarıyı esas alan bir puanlama sistemi getirilerek eşitlik ve adalet ilkesine uygun davranılmıştır. Öte yandan öğrencilerin yetenek ve kapasitelerinin belirlenmesine ilişkin rehberlik hizmetinin bulunmadığı bir sistemde ilköğretim sekizinci sınıftaki bir çocuktan geleceği ile ilgili temel ve gerçekçi bir tercihte bulunmasının beklenilmesi haksızlıktır. Mevcut katsayı uygulaması ilköğretim sekizinci sınıf sonunda mesleki eğitimi seçmekle birlikte, daha sonra yetenek ve kapasitesine uygun farklı bir mesleğe yönelmek isteyen kişilere geçiş imkanı vermemektedir. Dava konusu işlem ile tek katsayı uygulamasına geçilmekle, eğitim ve öğrenim hakkı ile meslek seçme ve çalışma özgürlüğüne aykırılık teşkil eden bu uygulamanın düzeltilmesi amaçlanmıştır. Yeni uygulama ile kişisel başarı göstererek farklı mesleklere geçiş yapmak isteyen adayların önündeki engel kaldırılmıştır." Dava konusu işlemle başaralı ve yetenekli meslek lisesi öğrencilerine istemeleri halinde diğer alanlara yönelme şansı verildiği ve meslek lisesi mezunlarının üniversiteye giremediklerine dair kanaat ve algılamanın kırılmak istendiği ifade edildi. "Danıştay 8. Dairesi'nin kararının anayasanın güvence altına aldığı eşitlik ilkesine aykırı olduğu" iddia edilen dilekçede, 1739 sayılı kanuna göre üniversiteye giren adayların tümünün genel ya da mesleki eğitim görmüş olmalarına bakılmaksızın ortaöğretimi bitirmiş kişiler olarak sayıldıkları ifade edilerek, bu kişilerin aynı sınava girmeleri ve aynı sorulara tabi tutulmalarının bu benzerliği teyit ettiği kaydedildi. Dilekçe şöyle devam etti: "Yasa koyucunun 'benzer' olarak tanımladığı kişilerin yargı kararıyla farklı statüde değerlendirilmesi yasa koyucunun iradesi ile çelişen ve yeni bir kural ihdası anlamına gelen ağır bir hukuka aykırılıktır. Klasik lisede okuyanlar ile meslek lisesi mezunlarının durumunun eşitlenmesi ile daha önce katsayı avantajı olan klasik lisede okuyanların kazanılmış haklarının ellerinden alındığı iddiası (Konu unsuru sakatlığı iddiası) gerçeğe ve hukuka aykırıdır." Dilekçede, katsayı ile ilgili şimdiye kadar tesis edilen tüm işlemlerin genel düzenleyici nitelikte işlemler olmadığı, işlemlerin her yıl yeniden alının genel karar niteliğinde bulunduğu ifade edildi. Katsayı uygulamasının bir önceki senenin genel kararına atıf yapmak suretiyle her yıl yeniden alınan kararlara dayalı olarak yapıldığı ifade edilen dilekçede, şunlar ifade edildi: "Bu durumda hiçbir zaman gelecek senelerde de uygulanması gereken bir katsayı düzenlemesi olmamış, bu düzenlemeye dayalı olarak birel statüler gerçekleşmemiştir. Bütün bu hususlar Danıştay'ın kriterlerine göre bir kazanılmış hakkın bulunmadığı göstermektedir. Kaldı ki, dava konusu kararla davacının iddia ettiği gibi klasik lise mezunları aleyhine bur durum yaratılmamaktadır. Klasik lise mezunları üniversite sınav sorularının klasik lise müfredatına yatkın olmasından kaynaklanan ayrıcalıklı konumlarını bu sistemde de korumaktadırlar. Değişen tek şey, kişisel başarı gösteren meslek lisesi mezunu ile klasik lise mezunu arasında yaratılan yapay eşitsizliğin giderilmiş olmasıdır. Davacılar adeta yapay olarak yaratılan bu eşitsizliği kazanılmış bir hak olarak değerlendirmekte ve bu adaletsizliğin devamını savunmaktadırlar. Kaldı ki bu uygulama ile sadece üstün başarı gösterebilen sınırlı sayıda meslek lisesi mezunu alan değiştirme şansını yakalayabilecektir. Buna mukabil meslek liselerini tercih etmeme yönündeki psikolojik direncin kırılması ve iş gücü yapısının ülke ihtiyacına uygun biçimde yeniden şekillenmesiyle daha üstün kamu yararı gerçekleşmiş olacaktır. Dolayısıyla dava konusu işlem hukuka, hukukun temel ilkelerine, kamu yararına ve hizmet gereklerine uygun bir işlem olup ülke gerçekleriyle ilişkisi olmayan iddialarla açılmış olan soyut ve yasal dayanaktan yoksun bulunan davanın reddi gerekmektedir haberturk YORUM YAZIN
|
|