Oğuz Karamuk'un köşe yazısı
Türkiye'de esnaf yakınır, halk diliyle ‘ağlar'... İşinin iyi gitmediğinde, satışlarının düşük olduğundan, iş yapıp parasını zamanında alamadığından, geçinemediğinden yakınır...
Kendince haklı sebepleri vardır: Nazar değmesinden korkar, devletin vergi yoluyla kazancına ortak olmasından ya da eşin dostun borç para istemesinden endişelenir...
Ticaret ehlinin kültürüdür bu...
Elinde parası da olsa yapması gereken ödemeleri son ana kadar bekletir.
Belki parayı sevdiği, belki gereğinden fazla temkinli olduğu için.
Ekonomi büyüme rekorları kırar, konut ve oto satışları zirve seviyelere çıkar, işe gidip gelirken arka koltuğunda oturduğunuz taksinin şoförü (daha önce binlerce kez duyduğunuz gibi) ‘Millet para yok diyor bu kadar arabayı kim alıyor?' sorusunu sorar...
Esnaf yine ağlar...
* * *
Çok büyük esnaflar da çıkarmıştır bu ülke. Her biri dünya çapında bir şirketin sahibi olmuştur. Forbes'un dünya zenginleri listesine kadar gitmiştir. Ünü aldığı şirketlerle sadece ülke içinde değil, yurtdışına kadar ulaşmıştır.
Ama o da ağlar.
Tek başına da ağlamaz üstelik...
Büyük esnaf olmanını avantajıyla kurduğu dernekler, birlikler ve envai çeşit sivil toplum örgütü aracılığıyla yakınır.
Araştırılması gereken sosyolojik bir durum bu... Sosyoloji ayrı bir bilim. Bilmiyoruz...
Ekonomiye bakmak daha kolay...
2007'den başlayalım: Geçen yıl dev şirketlerimiz arasında kárını yüzde 20'nin altında artıran neredeyse yok gibi. Enflasyondan da arındırırsak ülke ekonomisinin yüzde 5 olarak beklenen büyüme hızının iki katından fazla bir artış söz konusu. Satışlardaki artış hızı daha da yüksek. İhracatta 100 milyar dolarlık rekor kırılırken, bankalar tüketici kredileri yoluyla iç piyasadaki büyümeyi finanse etti. Tüketci kredileri yüzde 41.5 büyüdü. Sanayiye verilen kredilerle birlikte toplam kredi hacmi yüzde 28 arttı. Kredideki bu hızlı büyümeye karşın batık kredilerin oranı yüzde 4.7'den yüzde 4.4'e indi. Yani banka batıkları dünya ortalamalarının çok altında. Bilançolar da bunun ispatı değil mi zaten? Özel sektörün üç büyük bankasının (İş Bankası, Akbank, Garanti) toplam net kárı 6.1 milyar YTL. Kárlılıktaki büyüme yüzde 60. Citibank, UBS, Merrill Lynch gibi dünyanın en büyük finans kuruluşları tarihi zarar yazarken, alkışlanacak, parmak ısırtacak kazançlar... Aynı grupların, bankaların personel sayılarında da yüzde 10'a varan artışlar yaşandı.
2007'nin üçte ikisi darbe söylentileri, çifte seçim, Irak gerginliği dünya piyasalarındaki krizin etkisiyle geçti. Küçük esnaf da büyük esnaf da oturup ağladı. Sonuçta ortaya bu rakamlar çıktı.
* * *
2008'e bakıyoruz; çok mu farklı? Finans editörümüz Yener Yalçın'ın kısa bir araştırması: Ülkemizin dev grupları arasında bu yıl için yüzde 12'nin hatta yüzde 15'in altında büyüme hedefi açıklayan kimse yok. Sabancı Grubu cirosunu yüzde 12, kárını yüzde 16 artırma hedefi koyuyor, Koç 45 milyar dolarlık cirosunu 50 milyar dolara ulaştırma iddiasında. Reel büyüme hedefini yüzde 10 ve üzerine taşıyor.
Daha ufak ama aynı ölçüde tanınmış şirketlerde de benzer veriler var. Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Tayfun Bayazıt bu yıl tüketci kredilerinde yüzde 38, toplam kredi hacminde yüzde 25 artış olacağı tahmininde bulunuyor. Akbank, İş Bankası, Garanti yüzde 40 yakın kárlılık ve aktif artışından bahsediyor. Belli başlı bankalar artan şube sayıları ve iş hacimlerini desteklemek için 20 bin yeni personel alma hazırlığı yapıyor. Ülker 850 milyon dolara Godiva'yı alıyor, Gübretaş İran'ın en büyük gübre tesisini 700 milyon dolara bünyesine katıyor, Anadolu Grubu satın almalarla Asya'nın en büyük içecek şirketi hüviyetine bürünüyor... Global krizi fırsat bilip dünya piyasalarına açılan yeni bir özel sektör vizyonu doğuyor. İçeride varlıklar değerleniyor. İnşaatçı Soyak Grubu 3 yıl önce 17 milyon dolara aldığı arsayı 150 milyon dolara satışa çıkarıyor vs vs... Saydığımız şirketler ekonominin bel kemiği. Türkiye'de ilk 100 şirket Kurumlar Vergisi'nin yüzde 80'inden fazlasını ödüyor. Yani hepsi birer gösterge.
Dışarıya bakıyoruz sadece dün Alman BMW 5 bin 600, Kanadalı Nortel 2 bin 100 kişiyi işten atacağını duyuruyor...
* * *
Gelişmenin temelinde çelişki var.
Sorunları çözme yetkisi olanlara göstermek,
haksızlıklara karşı konuşmak,
çözüm önermek...
Sonuna kadar herkesin hakkı.
Ama hem kazanıp hem ağlamak...