Adlı adınca anmak neden yanlış olsunSoruyu, “Gül'ün ağzından 'Kürdistan' sözcüğü çıktı mı?” diye sorarsanız, bunun tek sözcükle cevabı “Hayır” olur. Soruyu “Gül o sözcüğü kullanmadan 'Kürdistan' demiş kadar oldu mu?” biçimine çevirdiğinizde, cevap “Evet” olmak zorunda. Çünkü Türkiye açısından artık 'coğrafya' yeterli değil, 'siyaset' de gerekiyor... Türkiye'de Iraklı Kürtler'in yaşadığı bölgeden söz ederken 'Kuzey Irak' veya 'Irak'ın kuzeyi' gibi tanımlar kullanıyoruz. Bunlar 'coğrafi' yer tanımlamaları. Ancak o coğrafyada bir de 'siyasi' birim var ve adı da 'Kürdistan Bölgesel Yönetimi'... Birimin adı kurucuları veya o bölgede yaşayanlar tarafından 'keyfi' biçimde konulmuş değil; uluslararası belgelerde aynı adla anılıyor o siyasi birim... Dahası, Türkiye tarafından 'tanınan' Irak'ın halk tarafından onaylanmış anayasası da, o coğrafyada varolan birimden 'Kürdistan Bölgesel Yönetimi' diye söz ediyor. İstanbul'umuzu yüz yıl öncesine kadar kullanılan adı olan 'Constantinople' diye ananlara ne kadar sert tepkiler verdiğimizi hatırlayalım; 'Kürdistan Bölgesel Yönetimi' adı yerine 'Kuzey Irak' veya 'Irak'ın kuzeyi' ısrarımız, o bölgede yaşayanlar üzerinde herhalde benzer bir etki yapıyordur. İran'da da Kürtler yaşıyor ve yaşadıkları bölge İran Anayasası'nda 'Kürdistan' olarak anılıyor; Tahran rejimi bizim ancak son zamanlarda kabule yanaştığımız 'Kürtçe-TV' ve 'Kürtçe yayın' gibi uygulamaları uzun yıllardan beri hiç yüksünmeden yürütüyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün gezisini birlikte izlediğimiz Milliyet'ten Hasan Cemal de, Gül'ün ağzından 'Kürdistan' sözcüğünün çıktığını hatırlamadığını kayda geçirdikten sonra şu soruları birbiri ardına soruyordu dün: “Bakın, bu ülkede artık devletin televizyonu 24 saat Kürtçe yayın yapmıyor mu? Yapıyor. Bu kanalın açılışında bu ülkenin Başbakanı Tayyip Erdoğan, 'Hayırlı olsun' cümlesini Kürtçe söylemedi mi? Söyledi. Irak Anayasası'nda Kürdistan Bölgesel Yönetimi yazmıyor mu? Yazıyor. Bu yönetimin Başbakanı Necirvan Barzani ile Cumhurbaşkanı Gül dün görüşmedi mi Bağdat'ta? Görüştü. Peki, yarın öbür gün Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Başkanı Mesud Barzani Ankara'ya gelmeyecek mi? Gelecek. Ee o zaman?.. Daha hâlâ neyi tartışıyoruz?..” Son sorunun hafif bir değişikliğe ihtiyacı var: “Daha hâlâ neden tartışıyoruz?” 'Neden' önemli... Türkiye Cumhuriyeti'nden önceki daha geniş topraklarımızda bugün “Cumhurbaşkanı dedi mi, demedi mi?” diye meraklandığımız sözcüğün kullanıldığı bir bölge de vardı. Birinci Büyük Millet Meclisi görüşme tutanaklarına göre sonraları da kullanımdaydı aynı sözcük. 1925 yılında başgösteren Şeyh Said isyanına ve ardından sökün eden 'Takrir-i Sükûn' yasasına kadar bu hal devam etti. Sözcüğün kullanımdan düşmesi o zamandır... Cumhurbaşkanı Gül'ün Irak gezisine 'tarihi olma' özelliği katan, gözümüzü kapatmakla gündüzü herkese gece yapamadığımız gerçeğinin devlet tarafından kabulüdür. Gözümüzü kapatınca etrafımızı kendimiz için karanlık hale getiriyoruz sadece. Hatada ısrarla belki daha kestirme yoldan çözebileceğimiz sorunlarımızı da çözümsüzlüğe itmiş oluyoruz, ne malum? Geçmişte 'neden' tartışmış olursak olalım, bu konunun bugün tartışılmasının gerçekten fazla bir anlamı yok. Türkiye Cumhuriyeti 85. yılında eskisinden çok daha güçlü bugün ve bütün ihtiyacımız olan, huzuru ve refahı adaletli bir biçimde paylaşarak demokratik hak ve özgürlüklerimizin tadını çıkarmaktır. Türkü, Kürdü ve kökenini 'kimlik' sayan başka hangi unsurları varsa hepsiyle birarada... Birlikte olduğumuz süre içerisinde ağzından 'Kürdistan' sözcüğü çıkmadı Cumhurbaşkanı Gül'ün, keşke çıksaydı da bir 'bagajı' daha sayesinde sırtımızdan atabilseydik... Fehmi Koru - Yeni Şafak f.koru@yenisafak.com.tr YORUM YAZIN
|
|