2 milyon 700 bin insan nasıl yakıldı?Ölüme gidişin en acı öyküsü... İşte Nazi toplama kamplarının fotoğraflarla gerçekleri...Tıpkı Schindler'in Listesi'ndeki gibi bir sahne düşünün. Bir tren geliyor ve içinden çalışmaya, para kazanmaya geldiğini düşünen binlerce hatta milyonlarca insan iniyor. Tam da tren raylarının bittiği yerde yeni bir hayat; daha doğrusu ölümün ilk sahnesi başlıyor... Tren vagonlarına sıkıştırılan insanların üzerine büyük hortumlarla sular fışkırtılıyor. İçeridekiler çığlık çığlığa bağırırken, suyun başındakiler kahkahalarla gülüyor... Biz de ağır ağır, tıpkı o insanlar gibi sıraya diziliyoruz, kulaklıklarımızı alıyoruz ve rehberlerimizin anlattıklarını dinlemeye başlıyoruz. Kampa girişimiz aynı anlatılanlar gibi oluyor. Sanki tıpkı yıllar öncesinde masum insanlara yapılan gibi bizi de "İşe yarayanlar, işe yaramayanlar" olarak ikiye ayıracaklar gibi hissediyoruz; şükürler olsun ki tarih tekerrür etmiyor. Büyük acılar yaşanmış Krakov'da bulunan Auschwitz ve Birkenau Toplama Kamplarında. Aslında çok da uzak bir zaman diliminde değil yaşananlar. Sadece 67 yıl önce. Kurbanlar yani Polonyalılar, Yahudiler, Çingeneler, Macarlar, Çekler ve Rus savaş esirleriydi. Temel mantık belliydi. Hayvan taşımakta kullanılan vagonlardan oluşan trenlerle getiriliyor sonrasında yaşlı, kadın, çocuk ve engelliler ayrılıp direkt olarak gaz odalarına götürülüyor ve zehirlenip yakılıyordu. İşe yarayan kısım ise çalışıyor ancak çalışma şartlarına dayanamayıp ölüyorlardı. Sonuç yine aynıydı hepsi için: Ölüm! Ayıklama işini ise caniliği ile tanınan doktor Josef Mengel tarafından yapılıyordu. Daha sonraki kaynaklara bakılacak olurse Mengel, suda bacagına kramp girerek ve acı çekerek boğulmuş... GÜNDE İKİ KEZ YEMEK, İKİ ÖĞÜNDE DE SADECE ÇORBA Kamplarda çalışanların şartları kötü demiştik ya, rehberlerimiz buradaki yaşanan dramı şöyle anlatıyor: "Günde 2 kez yemek veriliyordu. Sabahları ve akşamları 1 tas çorba. Çoğu zaman da mahkûmların bu yemeği yemelerine bile izin verilmiyordu. Aşağılamalar, hakaretler ve dayaklar, kampın ayrılmaz bir parçasıydı. En kötü yerler ise hapishanelerdi. Saçma sapan nedenlerle insanlar hakim karşısına çıkarılıyor; ölüm ya da ağır hapis cezalarına mahkum ediliyordu"... Para kazanmak ve hayat şartlarını iyileştirmek için gelenler çok kötü günler yaşadı bu kamplarda. Cezalılar tuvalete bile gönderilmiyordu bazen. Müzede gördüğümüz fotoğraflarsa içimizi acıtan başka bir konu. Sergilenenler ise gerçek bir soykırımın nasıl yapıldığını gösterecek nitelikte... "Herşey çok iyi olacak, şu anda bundan iyisi yok" diyerek girdiğiniz kamp bir anda kabusunuz oluyor. Girişte çok güzel bir müzik karşılıyor, sanki çok iyi birşey olacak gibi müzik hiç durmadan devam ediyor. Ancak sonu yine karanlık bir tünel oluveriyor... Müzenin duvarlarında görülen fotoğraflar bir başka üzücü durum. Önce saçlar kazıtılıyor, çalışma kıyafetleri giyiliyor ve daha sonra vesikalık fotoğraflar çekiliyor. Fotoğrafların altında ise çalışmaya gelenlerin, kampa giriş tarihi ve ölüm tarihi yazıyor. Tarihlere baktığımızda ise kamp içinde yaşama süreleri en fazla 7 ay... Neşeli, iyi standartlarda yaşayan o insanlar 7 ay gibi kısa bir sürede, hiç bilmedikleri bir yerde, korku içinde yakılarak öldürülüyor. HAYVANLARA YAPILAN DENEYLER İNSANLARA YAPILDI Zulümler elbette ki hapis cezalarından, yemek yedirmemekten ve çok çalıştırmaktan ibaret değildi... Doktor Mengel'in tarihe geçmiş Kızıl Ev deneylerini de yabana atmamak gerekiyor. Bu binada canlı insanlar üzerinde tıbbi deneyler yapılıyordu. Kampın kurulduğu yıllardan itibaren bu deneyler devam etti. Savaşın bitimiyle beraber öldüremedikleri, üzerlerinde deney yapılmamış insanlar günümüze delil olarak kalabildiler. Özellikle Doktor Mengel'in meşhur deneyleri iste bu kamplarda, bu kızıl evde yapılıyordu. BU ODAYA ÇOCUĞU OLAN GİRMESİN Duvarda gördüğümüz resimlere baktığımızda bizi en çok etkileyen, insanların başlarının dik, bakışlarının mağrus oluşuydu. Bir başka resim ise, kampa 75 kilogram olarak giren bir kadının son kilosunun 25 olması görüntüsüydü. Bir başka odaya girerken rehberlerimiz uyarısını yapıyor yine, "Bu odaya çocuğu olan girmesin"... İçimizdeki merakla giriyoruz ama oradaki sergilenenler daha da vahim... Yine çocukların saçlarının kesilmiş halli fotoğrafları karşılıyor bizi. Acımadan öldürülen çocukların kıyafetleri var burada. İçimiz daha da burkularak çıkıyoruz buradan da... Müzede neler yok ki? İnsan saçlarından yapılan kumaşlar, öldürülenlerin çalışma kıyafetleri, bir umut için gelenlerin ayakkabıları, yanlarında getirdikleri ayakkabı boyaları bile halen duruyor. Yakılarak öldürülenlerin saçları, gözlükleri, protez bacakları, koltuk değnekleri, valizleri... Herşey o kadar tuhaf ki, yaşadığımız neslin ne kadar da şanslı bir nesil olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Müzede fotoğraf çekilmesine izin vermiyor. Dinlemiyoruz, cep telefonlarımıza gizli saklı tarihi ve acı dolu yeri kaydediyoruz...Çünkü "Herkes görmeli, bilmeli ki bizler çok şanslı bir hayatı yaşıyoruz" YAPILANLARA KARŞILIK VEREMEDİLER VE ÖLDÜLER Müzenin içini gezerken duvarlardaki yazılardan da anladığımız üzere bu kamplar, hedef seçilmiş ırkları-Polonyalıları- Yahudileri-Çingeneleri, Alman ırkından temizlemek üzere kurulmuş olduğunu öğreniyoruz anlatılanlardan. Yani ırkçılık bu kamplarda tam 2 milyon 700 bin kişinin ölümüne sebep olmuş. Başlangıçta bu kampın, savaş esirlerinin ve tutukluların zorunlu olarak SS için çalışması amacıyla kurulduğu sanılıyordu. Kampın asıl işlevi birkaç ay sonra ortaya çıktı. 1941 sonlarında KZ Auschwitz I 'de denemeleri yapılan Zyklon B adı verilen zehirli gazla 1942 yazında gaz odasında ölümler başlatıldı. Önce Rus komiserler ve çalışamayan tutuklular öldürüldüler. Onların tek amacı çalışmaktı ve ailelerini bir şekilde geçindirmekti. Olmadı.. Yapılanlara karşılık veremediler ve öldüler... Başta yazdığımız "Arbeit macht frei" sloganının ne kadar boş olduğunu anlayarak çıktık bu korkunç müzeden; elimizde tarihe tanıklık etmiş fotoğraflarımız içimizde büyük bir buruklukla... YORUM YAZIN
|
|