İzine 150 yıldır rastlanmayan, bu nedenle Türkiye'deki botanikçilerin “Kayıp Boğumcuk” olarak adlandırdığı Micromeria (Boğumlu Çay) cinsine ait “ Micromeria cymuligera” Prof. Dr. Lütfi Behçet tarafından “Çapakçur Vadisi'nin Florası (Bingöl)” başlıklı PİKOM projesinin çalışmaları esnasında bulundu.
“BİTKİNİN YAYILIŞI SADECE TÜRKİYE'DE VAR”
Kayıp boğumcuğun yayılışının sadece Türkiye'de olduğunu belirten Prof. Dr. Lütfi Behçet, “Micromeria, Lamiaceae (Ballıbabagiller) familyasına ait bir cinstir. Bu cinsin Türkiye'de 8 türünün yayılışı bilinmektedir. Bu türlerden biri de P.E.E. Boissier ve C. Haussknecht tarafından Türkiye'den (Berit Dağı-Maraş) toplanıp 1879 yılında yayımlanan ‘Micromeria cymuligera Boiss' türüdür. Bu tür; yayılışı sadece Türkiye'de (Türkiye'ye endemik) olan tek yıllık bir bitkidir. Ancak Türkiye'de herhangi bir yerde bulunamadığı için bu bitkiye botanikçilerimiz “Kayıp boğumcuk” ismini vermişlerdir. Kekik türleri ailesinden ve tek yıllık olan bu türün ıslahı ve kültüre alınması konuları üzerinde çalışmaların yapılması gerekir. Avrupalı bazı bilim adamları bu bitkiye yoğun ilgi göstermektedir ve bitki hakkında bazı çalışmalar yapıp yayımlamışlardır” açıklamalarında bulundu.
“BİTKİ YABANCILAR TARAFINDAN TÜRKİYE'DEN TOPLANIP YAYIMLANMIŞTIR”
Bitkinin yabancılar tarafından Türkiye'den toplandığını aktaran Prof. Dr. Behçet, “Bu bitki yabancılar tarafından Türkiye'den toplanıp yayımlanmıştır ama Türkiye'deki hiçbir Herbaryumda (Türkiye'de yüzlerce herbaryum bulunmaktadır) örneği bulunmamaktadır. Bu cinsin revizyonunu yapan araştırmacılar incelemek zorunda oldukları bu türün örneklerini arazide de yıllarca aramalarına rağmen, bulamadıklarından örneklerin bulunduğu Cenevre'ye giderek çok sınırlı bir izinle örnekleri inceleyebilmiş ve bazı ölçüleri almışlardır. Bu noktada acı bir gerçeğe dikkatinizi çekmek istiyorum. Dünyada sadece ülkemizde yetişen ve buradan tanımlanan bu türün tek bir örneğini dahi Türkiye'de bulamıyordunuz ve bitkiyi yüzeysel olarak inceleyebilmek için Avrupa'ya gitmek mecburiyetindeydiniz” dedi.
“TÜRÜN TÜRKİYE'DEKİ VARLIĞINI İLK OLARAK BİNGÖL'E GELDİĞİM 2011 YILINDA TESPİT ETTİM ANCAK ... ”
Türün Türkiye'deki varlığını ilk olarak Bingöl'e geldiği 2011 yılında tespit ettiğini ve o dönemde sadece beş örnek görebildiğini aktaran Prof. Dr. Behçet, sonraki yıllarda bu örnekleri topladığı sahaların taş ocağı olarak işletilmeye başlandığını, bu nedenle 2018 yılına kadar bir daha bu bitkiye ait bir örnek bulamadığını söyledi.
Prof. Dr. Lütfi Behçet açıklamasına, “ Kayıp boğumcuğun 2018 yılında Çapakçur Vadisi'nde zengin bir popülasyonunu bulduk ve bu türün Bingöl'de yayılışı ile ilgili çalışmamızı Avrupa'nın bir dergisinde 2019 yılında yayımladık. 2020 yılında da bu bitkiye ait yine Bingöl'den fakat farklı bir bölgeden bazı numuneler topladık. Böylece bu türle çalışmak isteyenler için çok önemli kolaylıklar sağlamış olduk ” sözleri ile devam etti.
Prof. Dr. Lütfi Behçet, sadece Bingöl'de yayılışı olan bir diğer önemli endemik bitki “Beynanesi (Nepeta baytopii Hedge & Lamond)” hakkında da önemli açıklamalarda bulundu.
Kritik Düzeyde Risk Altında Olduğu Söylenen ‘Beynanesi' Bingöl'de Zengin Bir Yayılıma Sahip
Bitkiler hakkında yapılan yanlış değerlendirmelerin daha sonraki araştırmalarda problemlere yol açtığını ifade eden Prof. Dr. Behçet; “Ülkemiz kaynaklarının korunması için gerekli tedbirlerin alınması bir zorunluluktur. Fakat herhangi bir taksonun arazideki popülasyon büyüklüğü ve risk sınıflaması ile ilgili yanlış değerlendirmeler yapıldığında söz konusu taksonların araştırma amaçlı (eczacılık, kimyasal, ziraat, orman, gıda vs. ) toplanması gerektiğinde ilgili birimler daha önceki yanlış değerlendirmelerden dolayı izin konusunda gerekli kolaylığı sağlayamamakta, bazen çalışmaya engel de olunabilmektedir. Mesela sadece Bingöl'de yayılışı olan endemik ‘Nepeta baytopii' Türkçe adı ile ‘Beynanesi' bitkisinin kritik düzeyde risk altında olduğu, 2004 yılında yazılmış bir yayında yer almaktadır. Kritik düzeyde risk, söz konusu taksonun 250'nin altında olgun bireyinin olduğu ve tükenmeye yakın olduğu demektir. Hâlbuki bu bitkinin Çapakçur Havzası'nda (Yaklaşık 40 km uzunluğunda) ve havzanın kuzeyindeki dağ silsilesinin Muş il sınırına kadar yaklaşık 100 km boyunca uzanan alanda çok zengin popülasyonları ( bazen çayır gibi sık halde) tarafımızdan belirlendi” şeklinde konuştu.
“BİNGÖL'DE BUGÜNE KADAR BİLİNEN BİTKİ TÜRÜNÜN BİRKAÇ KATINI SADECE ÇAPAKÇUR VADİSİ'NDE BELİRLEDİK”
Geçmişten günümüze kadar bütün Bingöl'de bilinen bitki türü sayısının birkaç katı bitkiyi sadece Çapakçur Vadisi'nde belirlediklerini söyleyen ve Bingöl'ün genel olarak flora potansiyelinin bilinmediğine dikkat çeken Prof. Dr. Behçet, “Bingöl'ün sahip olduğu lokal, bölgesel ve Türkiye genelinde yayılışı olan endemik bitki taksonları açısından Bingöl hakkında bilinenler çok eksik ve yetersiz olup gerçeği hiç yansıtmıyor. Bizler bugün bile sahip olduğumuz biyolojik kaynak çeşitliliğimizi halen tam ortaya koyamamışız. Buna delil olarak her ay Türkiye'den tanımlanıp bilim dünyasının varlığından yeni haberdar olduğu, yeni canlı türlerinin bulunmasını gösterebiliriz. Hatta Bingöl'den tarafımızdan tespit edilen ve 2014 yılından bu yana dünyanın değişik dergilerinde yayımladığımız 7 takson üzerindeki çalışmalarımız ve devam ettirdiğimiz diğer çalışmalar bu iddiamızın en büyük göstergesidir. Bingöl'de 2020 yılında yayınlanmış olan yeni türler olduğu gibi, üzerinde çalıştığımız ve yeni olduğunu düşündüğümüz türler de vardır. Bunların her biri bir gen kaynağı ve zengin bitki potansiyelimizi daha da zenginleştirecek önemli kaynaklardır.
“KALKINMA VE İHTİSASLAŞMA PROGRAMI BİZİM İÇİN BÜYÜK VE ÖNEMLİ BİR FIRSAT OLDU”
Özellikle lokal ve bölgesel endemik bitkilerin Bingöl balı için işaret almadaki önemi göz önüne alındığında, flora araştırmalarının ne kadar elzem olduğu ve mümkün olan en kısa sürede yapılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Behçet, “ Bu noktada ‘Kalkınma ve İhtisaslaşma Programı' bizim için büyük ve önemli bir fırsat oldu. Program kapsamında yeni bitkileri ve Bingöl'ün zenginliklerini ortaya koymaktayız. Bingöl balının asıl özelliği de Bingöl'ün sahip olduğu eşsiz endemik bitki zenginliğidir. Bu nedenle de programı destekleyen başta Üniversitemiz Rektörü Sayın Prof. Dr. İbrahim Çapak'a, bütün kurum ve kuruluşlara çok teşekkür ederim” dedi.