Kurumları tarafından yapılan araştırmalarda ilimizde mevcut memeli yaban hayvan türünün 12 olduğunu ifade eden Arslan, “İlimiz sınırlarında yaban keçisi (dağ keçisi), çengel boynuzlu dağ keçisi, yaban koyunu, kuyruksüren, kurt, çakal, vaşak, ayı, yaban domuzu, tavşan, adatavşanı, kaya sansarı, ağaç sansarı ve tilki bulunmaktadır. Bunlardan çoğu bilinçsiz avlandığı için nesli yok olmakla karşı karşıyadır. Özellikle Vaşak olarak bilinen yabani kedi son zamanlarda çok nadir görülmektedir. Vatandaşlarımız yaban hayvanlarının yaşam alanlarını kısıtlamamaya ve yok etmemeye dikkat etmelidir” dedi.
Kara avcılığını düzenleyen mevzuat ile ilgili iş ve işlemlere değinen Arslan, “Uluslararası sözleşme ile koruma altına alınan, canlı türleri (flora, hayvan varlığı) ile alanların korunması konusunda tedbirler almak, ilgili kuruluşlarla işbirliği yapılmaktadır. Uluslararası koruma sözleşmeleri ile belirlenen yörelerdeki koruma ve kullanma esaslarını çevre mevzuatı dikkate alınarak tespit etmek ve yeni düzenlemeler yapılmaktadır” dedi.
Sert geçen kış dönemlerinde yaban hayvanı yerleştirme sahalarına yem bırakılarak bu bölgedeki hayvanların beslenmelerine yardımcı olduklarını ifade eden Arslan; “Müdürlüğümüz il genelinde Avcılar ve Atıcılar Derneği ile ortaklaşa “Avcı Eğitim Kursları” düzenlemekte ve bu kurslarda başarılı olan avcılara sertifikaları verilmektedir. İlimizde 4915 sayılı kara avcılığı kanunu kapsamında Yedisu ve Yayladere ilçelerini kapsayan Av ve Yaban Hayatı Koruma Sahaları mevcuttur. Bu sahalarda mevcut bulunan ve av turizmi kapsamında avlanılması serbest olan dağ keçisi ve çengel boynuzlu dağ keçisi sayıları tam olarak bilinmemekle birlikte yeterli sayıda bulunmaktadır. Ayrıca Sülbüs dağında yaban koyunu varlığına rastlanılmıştır” dedi.
2004–2005 av sezonu döneminde kurumları tarafından 131 adet avlanma pulunun satıldığını ve 50 adet avcılık belgesi verildiğini ifade eden Arslan; “Önceki yıllarda 2 devre avcılık kursu açılmış ve bu kursu başarı ile bitirenlere avcılık kursu bitirme sertifikası verilmiştir. Yine 2004–2005 av sezonu döneminde av turizmi kapsamında 3 adet dağ keçisi avı yaptırılmış ve döner sermayeye 10 bin dolar gelir olarak kaydedilmiştir. 2008–2009 av döneminde av kotamız daha fazla olacaktır. Yine Ağustos ayında avcı vatandaşlarımız müdürlüğümüzün döner sermaye hesap numarasına para yatıranlar avlanma pulu alabileceklerdir. Ayrıca av tezkeresi sona eren avcılar avcılık belgesini vergi dairesine harçlarını yatırmaları müteakip Müdürlüğümüzden alabileceklerdir. İlimiz sınırları içerisinde ikamet eden avcı derneklerine kayıtlı veya kayıtlı olmayan bütün avcı vatandaşlarımızın avlanma kurallarına uymaları yönünde gerekli hassasiyeti göstermelerini arzu ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Yaban hayatı ve kara av kaynakları ile orman içi su kaynaklarının korunması gerektiğini söyleyen Arslan, “ Mevcut yaban hayvanlarını, dere, göl, gölet ve sulak alanların ve hassas bölgelerin korunması, geliştirilmesi, kara avcılığının düzenlenmesi gerekir. Doğa koruma, bugün çevre korumanın vazgeçilmez bir bölümü durumundadır. Doğa Koruma'dan; “İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler için yaşamın temeli olarak doğanın sürekli korunmasını ve iyileştirilmesini kapsayan bütün önlemler ile doğanın her türlü zararlı etkilerden, tahriplerden veya yok edilmesinden korunması anlaşılır. İnsanlar tarafından oluşturulan olumsuz etkiler doğadaki Ekolojik dengeyi bozmaktadır. Bozulan bu denge canlıların varlığını tehlikeye sokmaktadır. Bu nedenle doğadan faydalanmanın sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Gelecek 20-30 yıl içinde dünyamızda 1 milyondan fazla bitki ve hayvan türünün insanların etkisi ile kaybedileceği tahmin edilmektedir. Bu kayıp tahminlere göre doğal koşulların bin misli kadardır. Bu da her bitki ve hayvanın aynı risk altında bulunmalarının göstergesidir.
Eko-sistemlerin, türlerin ve genlerin çeşitliliklerinin bir bütün olarak değerlendirildiği biyolojik çeşitliliğin kaybı, aynı oranda yer küremizin yaşamsal niteliğini yitirmesidir. Bu nedenle bugün için hiçbir ekonomik veya görsel değeri olmayan bir bitki veya hayvanın gerek gıda ve tıp, gerekse genetik açıdan çok önemli olabileceği, bu açıdan da biyolojik çeşitliliğin mutlaka korunması gerektiği artık anlaşılmış bulunmaktadır” şeklinde konuştu.